Türkiye uzun bir romanın adıdır, çoğu zaman bitmeyen Nuri Bilge Ceylan filmi, Kars'tan İstanbul'a giden Doğu ekspresi, 300 yılda bir denk gelen doğa olayı ya da...
İçinde bolca kötü adam, çokça kahraman barındıran, tutulmasına asla denk gelinemeyen güneş ışıklarını muhtevasın da süzen, afetleri bol şenlikleri çok, yazarı bizzat içindekiler olan bir hikayenin giriş gelişme sonucudur Türkiye.
Tahta geçme hakkı Beyazid'te olsa bile Cem Sultan'ları da emziren, Genç Osmanlar'a ağlatan Deli İbrahim'lerin samur kürkü sevadasına güldüren uzun metrajlı filmdir Türkiye.
İş başa düşünce F-16'ya levye atan adam ile kamyonun direksiyonuna geçen kadını da bu memlekette yetiştiren, ucaklar uçmasın diye tarlasını yakmak dışında elinde çaresi olmayan amcalar da buradadır, kendine bir haşhaşi ordusu oluşturan Fethullah, kedicik ordusu kuran Adnan, biatkar ordusu isteyen İnönü'de buradadır.
Ankara'ya cephane götürürken yolda donarak ölen Şerife Bacı'da ekmeğini yedi bu memleketin, helikopter kazasında şehit olan Songül Yakut'ta yedi. Ama kocasının yediği domuz ile övünen kadın da bu toprakların suyunu içti. Hainler ile kahramanların omuz mesafesinde yaşadığı memleketin adıdır Türkiye.
Yemen'de Türk bayraklı genç görebilir, Sudan'ın bilmem ne köyün de Ahmet efendi yazılı mezar taşı ile karşılaşabilirsiniz. Filistin'de ölünce Türk bayrağı ile gömülür, seçimler yapılırken Mali adası "tek umudumuz sizsiniz" diye destek mesaj gönderebilir. Sırbıstan’ın Niş’inde bir camii ile “Türkleri sonunda durdurabildik” heykelinin arasında 200 metre vardır mesela. Bir Kara parçasının değil, gönül okyanusunun adıdır Türkiye.
Aynı sandıktan dağıtılan silahlar ile birbirini vuran insanların yıllar sonra çatı aday belirlediği yerlerdir buralar. "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" diyene doktor denir hala, Mit tırları haberi yapana "Gazeteci" dendiği gibi. Parasıyla mezhepçilik yapana dış politika uzmanı denebilir meselâ, ödül törenin de Türkiye'ye operasyon çekene sanatçı dendiği gibi. Varolma mücadelesinin destandır Türkiye.
"Şimdi mahvolduk" dediğin de Abdulhamid doğar. "Şimdi bittiniz" dediklerin de Erdoğan sırtlar tüm yükü.
Bir torbaya tıkılamamış, bir çuvala doldurulamamış, tarihin arşivlendiği rafta çürümeye terkedilememiş; çünkü var olmayı ve var kalmayı hep başarmış bir coğrafyadır burası.
Türkiye'dir burası...
***
Bir başka mesele...
Yaz gelince kabak çiçeği gibi açılmayı özgürlük zanneden, giydiği şortun kısalık derecesi oranında topluma baş kaldırmış hissiyatına kapılan, kısalan/azalan her kumaşın onun hayatına ekstra özgüven kattığını düşünen hemcinslerimi gördükçe onlar adına utanıyorum artık.
Erkeğin biyolojik yapısı bu anlamda basitken, kadınsal kıvrımları ortada olan bir kadından etkilenmeyen sağlıklı hiç bir erkek yoktur. Çoğu erkek bu noktada kendisini tutar, daha dindar olanlar başını çevirir vs. meselenin orasında değilim.
Lakin ben bir bayan olarak tahrik edilmek ve o tahrike direnmek, o tahrik edilme durumuyla mücadele etmek zorunda olan erkeklere acıyorum artık.
Bu bariz bir şekilde erkek için hem zaman israfı, hem zihnen dikkat dağıtıcı, hem de kimyasal olarak dengesini bozan bir durum. Erkekte bu kadar çeşitli etkileri olan "bir kadın tarafından tahrik edilme" eylemi neden çok normal, olması gereken, ya da kadının doğuştan edindiği bir hak gibi sunulmaya çalışılıyor anlamıyorum.
Kadınlar umuma açık yerlerde tesettüre girsinler diyecek değilim ama en azından daha az tahrik edici şekilde giyinmeseler belki erkeğin de bu özel alanı ruhsal ve biyolojik olarak işgal edilmemiş olacak.
Açıkçası ben "bakma o zaman" tarzı eleştirilerden ve lise 2 düzeyi duyar kasmadan oldukça sıkıldım.
Bir kadının dekolteyle mini etekle sokağa çıkması erkeğin alanına, biyolojisine tecavüzdür.
Bu tecavüz önlenmediği müddetçe diğer tecavüzlerin oranında azalma beklemek afedersiniz ama ahmaklıktır.
İçinde bolca kötü adam, çokça kahraman barındıran, tutulmasına asla denk gelinemeyen güneş ışıklarını muhtevasın da süzen, afetleri bol şenlikleri çok, yazarı bizzat içindekiler olan bir hikayenin giriş gelişme sonucudur Türkiye.
Tahta geçme hakkı Beyazid'te olsa bile Cem Sultan'ları da emziren, Genç Osmanlar'a ağlatan Deli İbrahim'lerin samur kürkü sevadasına güldüren uzun metrajlı filmdir Türkiye.
İş başa düşünce F-16'ya levye atan adam ile kamyonun direksiyonuna geçen kadını da bu memlekette yetiştiren, ucaklar uçmasın diye tarlasını yakmak dışında elinde çaresi olmayan amcalar da buradadır, kendine bir haşhaşi ordusu oluşturan Fethullah, kedicik ordusu kuran Adnan, biatkar ordusu isteyen İnönü'de buradadır.
Ankara'ya cephane götürürken yolda donarak ölen Şerife Bacı'da ekmeğini yedi bu memleketin, helikopter kazasında şehit olan Songül Yakut'ta yedi. Ama kocasının yediği domuz ile övünen kadın da bu toprakların suyunu içti. Hainler ile kahramanların omuz mesafesinde yaşadığı memleketin adıdır Türkiye.
Yemen'de Türk bayraklı genç görebilir, Sudan'ın bilmem ne köyün de Ahmet efendi yazılı mezar taşı ile karşılaşabilirsiniz. Filistin'de ölünce Türk bayrağı ile gömülür, seçimler yapılırken Mali adası "tek umudumuz sizsiniz" diye destek mesaj gönderebilir. Sırbıstan’ın Niş’inde bir camii ile “Türkleri sonunda durdurabildik” heykelinin arasında 200 metre vardır mesela. Bir Kara parçasının değil, gönül okyanusunun adıdır Türkiye.
Aynı sandıktan dağıtılan silahlar ile birbirini vuran insanların yıllar sonra çatı aday belirlediği yerlerdir buralar. "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" diyene doktor denir hala, Mit tırları haberi yapana "Gazeteci" dendiği gibi. Parasıyla mezhepçilik yapana dış politika uzmanı denebilir meselâ, ödül törenin de Türkiye'ye operasyon çekene sanatçı dendiği gibi. Varolma mücadelesinin destandır Türkiye.
"Şimdi mahvolduk" dediğin de Abdulhamid doğar. "Şimdi bittiniz" dediklerin de Erdoğan sırtlar tüm yükü.
Bir torbaya tıkılamamış, bir çuvala doldurulamamış, tarihin arşivlendiği rafta çürümeye terkedilememiş; çünkü var olmayı ve var kalmayı hep başarmış bir coğrafyadır burası.
Türkiye'dir burası...
***
Bir başka mesele...
Yaz gelince kabak çiçeği gibi açılmayı özgürlük zanneden, giydiği şortun kısalık derecesi oranında topluma baş kaldırmış hissiyatına kapılan, kısalan/azalan her kumaşın onun hayatına ekstra özgüven kattığını düşünen hemcinslerimi gördükçe onlar adına utanıyorum artık.
Erkeğin biyolojik yapısı bu anlamda basitken, kadınsal kıvrımları ortada olan bir kadından etkilenmeyen sağlıklı hiç bir erkek yoktur. Çoğu erkek bu noktada kendisini tutar, daha dindar olanlar başını çevirir vs. meselenin orasında değilim.
Lakin ben bir bayan olarak tahrik edilmek ve o tahrike direnmek, o tahrik edilme durumuyla mücadele etmek zorunda olan erkeklere acıyorum artık.
Bu bariz bir şekilde erkek için hem zaman israfı, hem zihnen dikkat dağıtıcı, hem de kimyasal olarak dengesini bozan bir durum. Erkekte bu kadar çeşitli etkileri olan "bir kadın tarafından tahrik edilme" eylemi neden çok normal, olması gereken, ya da kadının doğuştan edindiği bir hak gibi sunulmaya çalışılıyor anlamıyorum.
Kadınlar umuma açık yerlerde tesettüre girsinler diyecek değilim ama en azından daha az tahrik edici şekilde giyinmeseler belki erkeğin de bu özel alanı ruhsal ve biyolojik olarak işgal edilmemiş olacak.
Açıkçası ben "bakma o zaman" tarzı eleştirilerden ve lise 2 düzeyi duyar kasmadan oldukça sıkıldım.
Bir kadının dekolteyle mini etekle sokağa çıkması erkeğin alanına, biyolojisine tecavüzdür.
Bu tecavüz önlenmediği müddetçe diğer tecavüzlerin oranında azalma beklemek afedersiniz ama ahmaklıktır.