Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son 21 yılda Türk ekonomisine tarihi başarılar yaşatmış bir hükümet olarak katılım finans alanında ülkemizi hak ettiği yere getireceğiz. Özellikle Asya, Avrupa ve Afrika’nın tam kalbinde yer alan İstanbul’u küresel finans ve katılım finans merkezlerinden biri yapacağız. Türkiye’ye güvenen hiç kimse pişman olmadı" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen Katılım Finans Zirvesi’ne katıldı. Burada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin zirveye ilk kez ev sahipliği yaptığını söyledi. Türkiye’nin 75 ülkeden bin 500 katılımcıyı misafir ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Doğu-Batı arasında tarih boyunca ticari ve beşeri köprü vazifesi üstlenen Türkiye finansal piyasalar arasında da aynı rolü oynamaya başladı. Geçen sene hizmete açtığımız İstanbul Finans Merkezi bu çabalarımızın ve vizyonumuzun adeta bir sembolü oldu. Son yıllarda dünyamız köklü bir dönüşüm sürecinden geçiyor. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan ekonomik, askeri ve siyasi sistemin temelleri her yeni gelişmeyle birlikte daha şiddetli sarsılıyor. Şunu çok net görebiliyoruz, uluslararası sistemde denge kaybolmuş, belirsizlik artmış, istikrarsızlık ve kaos dünyanın hakim rengi haline gelmiştir. Korona virüs salgınının yol açtığı tahribatın enkazı kaldırılmadan Rusya Ukrayna savaşı patlak vermiş bunu 7 Ekim’de Gazze krizi izlemiştir. İsrail’in yaklaşık 8 aydır tüm insanlığın gözü önünde Gazze’de işlediği toplu katliamlar küresel düzenin acziyetini gözler önüne sermiş, mevcut kurumlara olan güveni sarsmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere dünyada nizamı sağlamakla mükellef yapıların adaletsiz ve çarpık karakteri bir kez daha ortaya çıkmıştır" diye konuştu.
"Daha dengeli, daha adilane, daha kuşatıcı bir sistemin ihdası için hep beraber el ele vermeliyiz"
Şu an dünyada mazlumu koruyacak, zalimi durduracak, zulmün önüne geçecek bir kurumsal mekanizma olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Küresel güvenliğin teminatı olarak yıllardır bize anlatılan kurumlar büyük bir zaaf içindedir. ’Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal’ bu sözün adım adım gerçeğe dönüşmeye başladığına şahitlik ediyoruz. Türkiye olarak uzun süredir bu duruma dikkat çekmekteyiz. Küresel sistemin tüm unsurlarıyla günümüzün gerçeklerine göre yeniden dizayn edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Dünya 5’ten büyüktür tespitimiz sistemin değişmesine olan acil ihtiyacı göstermektedir. Rusya Ukrayna savaşı ve Gazze soykırımı ile birlikte artık bu kaçınılmaz bir hal almıştır. Şunu görmek ve kabullenmek mecburiyetindeyiz. Dünyanın devasa bir köye döndüğü günümüzde sınırlar ve mesafeler bizi koruyamaz. Afrika’da onca yeraltı kaynağına rağmen insanlar açlıktan ölüyorsa, Suriye’de, Sudan’da, Yemen’de, kan akmaya devam ediyorsa Gazze’de 35 bin 600 masum insan acımasızca katlediliyorsa, medeniyetlerin beşiği Akdeniz mülteci kabristanına dönüşmüşse, her yıl binlerce umut yolcusu son nefesini çöllerde, dağlarda veriyorsa kusura bakmayın kimse kendini emniyette hissedemez, gece başını yastığa rahat koyamaz. Adaletin olmadığı yerde huzur ve barış olmaz. Güvenliğin olmadığı yerde özgürlük ve demokrasi olmaz. Küresel sistemin elitleri bu tabloyu görmezden ve duymazdan geliyor. İnsanlık olarak hem kendimizin hem evlatlarımızın müreffeh bir dünyada yaşamasını istiyorsak çözüm yerine sürekli sorun üreten mevcut sistemde özellikle ısrardan vazgeçmeliyiz. Bunun yerine daha dengeli, daha adilane, daha kuşatıcı bir sistemin ihdası için hep beraber el ele vermeliyiz. Karşı karşıya olduğumuz meydan okumalar esasen hiç birimize başka bir alternatif de bırakmıyor. Hangi inanca, kültüre, millete mensup olursak olalım bunun için mücadele etmemiz gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum" dedi.
"Küresel borçluluk 2024 yılı ilk çeyreğinde rekor tazeleyerek 315 trilyon dolar seviyesine ulaştı"
Küresel finansal mimarinin varlık gayesinin aslında üretim ve refah artışına katkı yapmak olması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Var oluş gayesi üretimi, istihdamı ve değer üretimini desteklemek olan finansal sistem artık reel sektörden bağımsız ve reel sektörü sömüren bir yapıya dönüşmüştür. Sistem gelir ve servet adaletsizliklerini besleyerek yapay büyümeye yol açarak, az gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler üzerinde aşırı baskı oluşturuyor. 2008 krizinden sonra borca ve faize dayalı finansal mimari krizi doğuran sebepleri ortadan kaldırmaya dönük gerekli adımları atmadı. Sistemin yapısal sorunları açıkça gün yüzüne çıktığı halde süreç geçici önlemlerle yönetilmeye çalışıldı. Bunun da mevcut sıkıntıları çözmek yerine derinleştirdiğini görüyoruz. Geldiğimiz noktada küresel finans mimarisinin oldukça kırılgan bir yapıda olduğunu bugün süreci doğru okuyan herkes kabul ediyor. Burada kısa süre önce açıklanan bir veriyi sizlerle paylaşmak isterim. Uluslararası finans enstitüsü verilerine göre, küresel borçluluk 2024 yılı ilk çeyreğinde rekor tazeleyerek 315 trilyon dolar seviyesine ulaştı. Bu oranların bile sürdürülebilirliği şüpheliyken tahminler borçluluğun daha da artacağına işaret ediyor. Kronikleşen diğer bir sorun servet ve gelir adaletinin bozulmasıdır. Günümüzde servet eşitsizliği dünyada tarihi bakımdan yüksek seviyesine çıktı. Dünyadaki en zengin yüzde 1’lik kesim, toplam küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50’lik kesimin küresel servet dağılımından aldığı pay ise yüzde biri dahi geçmiyor. Yani küresel düzeyde fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor. Kapitalist sistemin serbest piyasayı teşvik ediyor gibi gözükse de arka planda tekelleşmeyi, tefeciliği manipülasyonu üretim emek ticaretten daha ziyade paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz. Zayıfı daha zayıflatan, fakiri daha da fakirleştiren, zalimi güçlendiren bu sistemin dertlerimize derman olmayacağını insanlığa refah, huzur ve adalet getirmeyeceğini artık hepimiz kabul etmek zorundayız. İslam iktisadı ekonomik büyüme ve kalkınmanın yanı sıra adalet ahlak sürdürebilirlik sosyal refahı ve çevreyi de gözetmektedir. İnsanı ve ahlaki değerleri varlığa dayalılığı ve risk merkezi paylaşımı merkezine koyan, pozitif sosyal etki oluşturmayı hedefleyen katılım finans tüm insanlığa hizmet edecek potansiyele sahiptir. Türkiye olarak bizzat bunu yaşadık. Yakın tarihimizde tecrübe ettik. Rahmetli Özal’ın çabalarıyla hayata geçen özel finans kurumları 40 sene içinde sürekli gelişerek ve kabuk değiştirerek bugünlere kadar geldi" diye konuştu.
"Kısa vadede katılım finansın bankacılık varlıkları içindeki payını yüzde 15’e taşımayı hedefliyoruz"
Katılım esaslı sermaye piyasaları ve katılım sigortacılığı gibi alanlarda da ciddi mesafe aldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ancak katılım finansın halen arzu ettiğimiz seviyenin gerisinde olduğunu itiraf etmek durumundayım. Bunda diğer sebeplerle birlikte sektörün de payı bulunuyor. Biz yastık altı denilen sistem dışı tasarruf kültürüne sahibiz. Bizim insanımız zor günlerinde muhtaç olmamak amacıyla gelirinin bir kısmını biriktirir, tasarruf eder. Bunu da çoğunlukla altın ve dövizle yapar. Yastık altında döviz ve altının sahibine güven verme dışında ekonomiye aktif bir katkısının olmadığını hepimiz biliyoruz. Yastık altı tasarrufların ekonomiye kazandırılmasını hep arzu ettik. Kurumlarımızı bu konuda politika geliştirmeleri için teşvik ettik, destekledik. Farklı zamanlarda çağrıda bulunduk. Ama bunda tam anlamıyla muvaffak olamadık. Yastık altı altınların ekonomiye kazandırılmasında kurumlarımız toplumu ikna edici finansal ürünler geliştiremedi. Katılım finansa yönelik toplumdaki ön yargılar halen kırılmadı. Bu alanda halen bilgiden ziyade eskiden kalma ön kabullerle hareket edildiğine üzülerek şahit oluyoruz. Katılım finans sistemini hak ettiği yere getirmemiz gerekiyor. Bunun için finansa yönelik bakış açısını değiştirmeliyiz. Ülkemiz de katılım finans, dini hassasiyetlere göre tasarrufların değerlendirilmesi olarak da görülüyor. Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede bu yaklaşım elbette çok kıymetlidir, takdir edilmelidir. Türkiye ekonomisinin potansiyeli ve ihtiyaçları açısından bunun yeterli olmadığı kanaatindeyim. Katılım finans, ülkemiziz kalkınması, ekonomisinin güçlenmesi ve finansal bağımsızlığı noktasında büyük imkanlar sunuyor. Kısa vadede katılım finansın bankacılık varlıkları içindeki payını yüzde 15’e taşımayı hedefliyoruz. Bu hedef doğrultusunda son yıllarda İstanbul Finans Merkezinin açılışı ve yeni katılım finans kuruluşlarının hizmete başlaması gibi pek çok kritik adım attık. İstanbul finans merkezinin fintek ile birlikte 2 temel sac ayağından birini katılım finans olarak belirlenmesi önemli bir hamleydi. Bununla katılım finansın gelişmesinde ve finansal sistemde hak ettiği yere gelmesine verdiğimiz önemi gösterdik" ifadelerini kullandı.
"İstanbul’u küresel finans ve katılım finans merkezlerinden biri yapacağız"
Cumhurbaşkanlığı finans ofisi tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin bu alandaki ilk stratejik belgesi olan Katılım Finans Strateji Belgesini de 2022 yılı sonunda yayınladıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yine derecelendirme sistemi, uluslararası İslami finans tahkim mekanizması SUKUK, Helal Park ile Hac ve Umre fonu projeleri ilişkin fikri ve teknik değerlendirmelerimizi sürdürüyoruz. Orta vadeli program ve 12. kalkınma planımızda da katılım finans sisteminin geliştirilmesine yönelik önemli hedefler belirledik. Başta katılım sigortacılığı ve katılım fintekler odaklı eylem maddelerimiz olmak üzere geniş bir alanda çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde tüm bu birikimi müstakil katılım finans kanunu ülkemize kazandırarak taçlandırmak arzusundayız. Bununla ilgili hazırlık çalışmalarımız da şuan devam ediyor. Son 21 yılda Türk ekonomisine tarihi başarılar yaşatmış bir hükümet olarak katılım finans alanında ülkemizi hak ettiği yere getireceğiz. Özellikle Asya, Avrupa ve Afrika’nın tam kalbinde yer alan İstanbul’u küresel finans ve katılım finans merkezlerinden biri yapacağız. Türkiye’ye güvenen hiç kimse pişman olmadı. Kazandırarak, kazanmayı amaçlayan hiçbir müteşebbis ülkemize yatırım yaptığı için sonradan nedamet duymadı. Bundan sonra da kazan kazan temelinde iş birliğimizi ilerleteceğiz" diye konuştu.