Bir bayram hikayesi -2

Abone Ol
Onunla tanıştığımda 17 yaşındaydım... Onunsa benden yaşlı olduğu kesindi ve bunu herkes biliyordu. Çoğu kimsenin bildiği ağzında bir şey olunca... Onu belki de en az ben tanıyordum.

Hayatına giren ne ilk kişiydim, ne de son kişi olacaktım. Farkındaydım.

Çevremdeki yetişkin ve aklı başında hiç kimse bu beraberlik için olumlu konuşmuyordu. Yaşımı çok küçük bulmasalar da, biraz erken buluyorlardı.

Aslında böyle bir ilişkide yaşı dert edecek psikoloji ve düşüncede de değildim. İlk zamanlar sadece yakın arkadaşlarımla paylaştım bu ilişkiyi. Yakın arkadaşım dedimse, kardeşlerim ve bir çocukluk arkadaşım. Daha sonra kimseden saklamaz oldum ya... Neyse.

İlk zamanlar gönül eğlendiriyordum onunla... En azından niyetim buydu. Ne kadar da aptalmışım... Anneme babama söyleyemezdim. Hele ki annem duyarsa küçük kıyamet koptu demekti. Sonra nasıl olduysa biri babama anlatmış.

Babam çağırdı beni. Karşısına oturttu. Taaa küçük çocukluğundan, ilk ilişkisinden başladı anlatmaya. Fazla kızmamıştı. Ama bu konuda destek olamayacağını, 18 yaşımdan sonra böyle bir durumda olmam gerektiğini, önce kendi paramı kazanmamı söyledi.

İlk zamanlar biraz da parasızlık, öğrenci garibanlığı fazla bir araya gelemiyorduk. Daha sonra engel tanımaz olduk. Bir araya gelme sayımız arttı. İlk zamanlar gönül eğlendirmekti niyetim, demiştim ya... Hikaye, masal, palavra...

Sabah, akşam, gün ortası veya gece yarısı farketmiyordu. Hep aklımdaydı. Benliğimi kapladığını fsrketmem uzun sürmedi.Evet onu seviyordum. Acı günümde, tatlı günümde, sevincimde, üzüntümde hep yanımda olsun istiyordum ve oluyordu da... Dert ortağım, sevincim ve her şeyimdi...

Bazen o mu benim esirim, yoksa ben mi onun esiriyim diye düşündüğüm olurdu. Onu istediğim zaman terkederim diye düşünürdüm. Ama yalan... Asla terkedemezdim. Mümkün değildi.

Annem öğrendi. Kıyametler koptu. Terketmedim, terkedemedim.

Sonra evlendim. Terkedecektim evlenince... Kendime verdiğim bütün sözlere ihanet ettim, terketmek ne kelime daha bağlandım. Kendimden nefret ettim ama sonuç nafile... Hele ki zaten benimki huzurlu bir evlilik de değildi... Hep ilk fırsatta onunlaydım...

Sonra oğlum doğdu. Oğlum... O asla bu durumdan haberdar olmamalıydı.

Kendime söz vermiştim. Hatta ondan bahseden birini evden bile kovmuştum. Hatta kesintisiz tam 8 ay onunla bir araya gelmedim. Özlemedim mi? Hele ki trafik kazası geçirdiğimde, kolumun sancısından uyuyamadığım, balkonda sabahladığım gecelerde, hep gözümde tüterdi. Dudaklarımdaki izi hala duruyordu. Parmaklarımdaki sıcaklığını nasıl unutabilirdim?

Birgün bir bayram arefesi günüydü. Gece iş gezisinden dönmüştüm ve evde kimse yoktu. Bende kalan kayın biraderim, eşim arıyorum telefona da bakmıyorlardı. Anahtarım kayınbiraderdeydi. Kapının önünde, merdivenlerde oturdum, bir kaç saat bekledim. Ne gelen var ne de telefonu açan... Sonra o geldi aklıma... Sabaha kadar, ertesi akşama kadar ve daha sonra da... Yine bir aradaydık. Buluşmuştuk.

Zaman geçtikçe birbirimize daha güçlü bağlandık... Yalan... Ben ona bağlanmıştım.

Onun verdiği sahte mutluluklar yüzünden kavgalar ettim, onun yüzünden hastalandım ama hiç bir zaman ayrılmadım.

Biliyordum nelere yol açtığını, görüyordum. Önce onu sevmeyi öğrenmiştm, artık nefret edemiyordum.

Beraber olmayı istemediğim anlarda bile yanımda olduğunu gördüm. İrademi yerle bir ettiğine, beni kendimle karşı karşıya getirdiğine şahit oldum.

Sonra boşandım. Şiddetli geçimsizliğimde fazla payı olduğuna inanmıyorum. Onun suçu yoktu. Başka çok sebep vardı. Artık ilişkimizin engellerinden biri yoktu sadece... Daha özgürdüm.

Arkadaşlarım ondan nefret etti çoğu zaman. Ondan vaz geçmemi istediler, vaz geçmedim. Arkadaşlarımla tartıştım.
Bazen ondan ben de tiksindim... Bedenime, ruhuma sinen kokusundan nefret ettim. Ama o kokuyu her defasında özledim.

Dudaklarım ona her dokunuşunda, ben onun ruhundan çalıyorum, o benim bedenimden. O her seferinde yeniliyordu kendini, sanki hiç yaşlanmıyordu

Ben gittikçe kötüleşiyordum. Ama bir türlü terkedemedim.

Çok denedim ayrılmayı. Hepsinde de dönüşüm bir öncekinden güçlü oldu. Yokluğunda hasretinden kıvrandım... Alışmaya çalıştım, alışamadım. Aklımdan hiç atamadım...

2014 Ramazan bayramıydı. 80'lerin en fazla klip çeken yönetmeni ile bir proje görüşmüştük. Adamın kibrine zaten gıcık olmuştum.

Oradan ayrıldım. O da yanımdaydı haliyle... Gümüşduyu'ndan Kabataş'a inen merdivenlerin başında... Dudağımda... Bir adım attım yine dudağımda.
Kararımı vermiştim. Bu merdivenleri aşağıya onunla inmeyecektim. Dudağımdan aldım.

Söndürdüm. Cebimdeki yarım paketi de buruşturdum. Yandaki ozalitçinin çöpüne attım.

İşte 2014 Ramazan Bayramının bende hatırası çok büyük. O günden beri sigara içmiyorum.

(Hikayenin bir kaç değişik versiyonunu okumuştum. Uyarlamadır.)