Bir hastane... Ölümü bekleyen hastalara özel bir oda ve iki yarı yatalak hasta.
Odada iki yatak vardır. Biri odanın dip tarafında, diğeri ise pencere kenarında.
Pencere kenarındaki hasta, her sabah uyanmalarından itibaren erken saatlerde başlayarak ve fırsat bulduğu her an, yatağın içinde güç bela yarı doğrulup, perdeyi aralayarak dışarıda gördüklerini anlatmaktadır. Ses tonu dinlendiricidir. Duvarın dibinde hiç bir şey göremeyen arkadaşı da can kulağı ile özenerek dinlemektedir.
"Bugün gökyüzü düne göre daha mavi. Çimenler daha yeşil. Bugün deniz öylesine durgun ki, ufuklara kadar çarşaf gibi serilmiş. Galiba çok hafif bir rüzgar var. Dalgaları düzeltiyor.
Parkta çocuklar salıncaklarda sallanıyor. Şimdi ikisi annesinin elinden tuttu gidiyor. Akılları hala salıncakta. Biri sanki kafası arkaya dönük yürüyor. Şimdi o genç çift geldi yine parka. Sahil tarafından geldiler bu kez. Kız başını delikanlının omuzuna koydu. Çocukları seyrediyorlar.
Parkın kenarında ne güzel çiçekler var. Laleler çok belli oluyor.
Şimdi salıncaktaki çocuklardan biri düştü. Delikanlının omuzunda uyuyor gibi duran kız fırladı. Ama çocuğun annesi daha hızlı yetişti. Ah çocuklar... Galiba yine salıncağa binmek istiyor. Ağlıyor. Annesi izin verdi. Şimdi gülüyor, sevindi...
Birazdan okul öğrencileri dağılacak. Simitçi de geldi yerini tuttu.
Bugün denizde hiç gemi yok. Parkta baloncu da yok. Ha... Baloncu hafta sonları geliyordu.
Beyaz minibüs yine parkın köşesine park etti. Herhalde okula yine birşeyler getirdi...."
Cam kenarındaki hasta sakin ve dinlendirici tonda her gün böyle anlatmaktadır.
Birgün yine böyle bir gün anlatırken, aniden sesi kesildi... Kriz geçirmeye başlamıştı. Durum ciddi gibiydi. Kıvranmaya çalışıyor, kıvranamıyordu bile.
Duvar dibindeki hasta seyretti. Doktor çağırmak için hemen elinin yanındaki butona basmak için bir kıpırdadı ama öylece durdu. Seyretti. Akşam olurken, arkadaşının can verişini seyretti.
Arkadaşı ölünce cam kenarındaki manzaralı yatağa geçecekti. Hem üstelik yarın bayramdı. Deniz kenarları, sahil, park... Cıvıl cıvıl olurdu. Değer miydi? Nasılsa ölecekti. Hem insan değmeyen neler yapmıyordu ki...
Sabah olunca hastabakıcılar, hemşireler geldi. Beklediği an gelmişti, yatağı cam kenarına taşındı.
Yatakta güç bela zorla, hafifçe doğruldu. Perdeyi hafifçe araladı. Baktı...
Pencerenin dibinde, karşısında kapkara duvarlar. Gece gibi kara...
Bugün bayram, kapkara...
Odada iki yatak vardır. Biri odanın dip tarafında, diğeri ise pencere kenarında.
Pencere kenarındaki hasta, her sabah uyanmalarından itibaren erken saatlerde başlayarak ve fırsat bulduğu her an, yatağın içinde güç bela yarı doğrulup, perdeyi aralayarak dışarıda gördüklerini anlatmaktadır. Ses tonu dinlendiricidir. Duvarın dibinde hiç bir şey göremeyen arkadaşı da can kulağı ile özenerek dinlemektedir.
"Bugün gökyüzü düne göre daha mavi. Çimenler daha yeşil. Bugün deniz öylesine durgun ki, ufuklara kadar çarşaf gibi serilmiş. Galiba çok hafif bir rüzgar var. Dalgaları düzeltiyor.
Parkta çocuklar salıncaklarda sallanıyor. Şimdi ikisi annesinin elinden tuttu gidiyor. Akılları hala salıncakta. Biri sanki kafası arkaya dönük yürüyor. Şimdi o genç çift geldi yine parka. Sahil tarafından geldiler bu kez. Kız başını delikanlının omuzuna koydu. Çocukları seyrediyorlar.
Parkın kenarında ne güzel çiçekler var. Laleler çok belli oluyor.
Şimdi salıncaktaki çocuklardan biri düştü. Delikanlının omuzunda uyuyor gibi duran kız fırladı. Ama çocuğun annesi daha hızlı yetişti. Ah çocuklar... Galiba yine salıncağa binmek istiyor. Ağlıyor. Annesi izin verdi. Şimdi gülüyor, sevindi...
Birazdan okul öğrencileri dağılacak. Simitçi de geldi yerini tuttu.
Bugün denizde hiç gemi yok. Parkta baloncu da yok. Ha... Baloncu hafta sonları geliyordu.
Beyaz minibüs yine parkın köşesine park etti. Herhalde okula yine birşeyler getirdi...."
Cam kenarındaki hasta sakin ve dinlendirici tonda her gün böyle anlatmaktadır.
Birgün yine böyle bir gün anlatırken, aniden sesi kesildi... Kriz geçirmeye başlamıştı. Durum ciddi gibiydi. Kıvranmaya çalışıyor, kıvranamıyordu bile.
Duvar dibindeki hasta seyretti. Doktor çağırmak için hemen elinin yanındaki butona basmak için bir kıpırdadı ama öylece durdu. Seyretti. Akşam olurken, arkadaşının can verişini seyretti.
Arkadaşı ölünce cam kenarındaki manzaralı yatağa geçecekti. Hem üstelik yarın bayramdı. Deniz kenarları, sahil, park... Cıvıl cıvıl olurdu. Değer miydi? Nasılsa ölecekti. Hem insan değmeyen neler yapmıyordu ki...
Sabah olunca hastabakıcılar, hemşireler geldi. Beklediği an gelmişti, yatağı cam kenarına taşındı.
Yatakta güç bela zorla, hafifçe doğruldu. Perdeyi hafifçe araladı. Baktı...
Pencerenin dibinde, karşısında kapkara duvarlar. Gece gibi kara...
Bugün bayram, kapkara...